Selâm ile…
Hayatın her sahasında fikrî ve kültürel çoraklığın kendisini hissettirdiği bir zeminde yaşamaya çalışıyoruz. İnsanımızın birbirine karşı yaklaşımında ve birbiriyle olan münasebetinde bu çoraklıktan doğan sakatlığın izlerine sürekli rastlıyoruz. Kimse birbiriyle konuşmuyor, konuşsa da aynı dili kullanmadığı için anlaşamıyor, bunun da ötesinde birbirini anlama gayreti dahi sarf etmiyor. Bazen aynı şeyleri farklı şekilde ifade eden insanların dahi “benim dediğim doğru” minvalinde bir tartışmanın içine girdiğini görüyoruz. Cemiyetin bu vaziyeti az da olsa düşünebilenler için vahim bir tablo ortaya çıkarıyor.
Reddi miras yaparak öz benliğini terk edip taklit seviyesinde bir modernleşme/batılılaşma serüveni geçiren cemiyetimiz sabitelerinden koparıldı. İdrakleri iğdiş edilerek doğruları yanlışa, yanlışları ise doğruya tahvil edildi. Müntehasında ise hafızasız, anlayışsız ve bunların elim neticesi olarak saygısız bir cemiyete dönüştü. Düşünce dünyası sığlaşırken cihanşümul bir hâl alan batılılaşmanın ve duyumcul batı kültürünün tamamen yerleşmesiyle bugünkü manzara ortaya çıktı. İletişim vasıtalarının yaygınlaşması sebebiyle “iletişim çağı” olarak adlandırılan günümüzde, insanımızın iletişimi birbirinden tamamen kopmuş vaziyette… Gelenek ile modern arasında sıkışan, sabitelerden yoksun, sadece önüne sunulana itibar eden ve çatışmadan beslenen cemiyetimiz, modernin içinden gelenek çıkarmak gibi absürt bir anlayışla neredeyse tamamıyla biçimsiz yığınlara dönüştü.
Kapağımızda bu meseleyi işledik ve “Modernin içinden gelenek çıkarma hamakati toplumu biçimsiz yığınlara dönüştürdü” manşetini attık. Kapak mevzumuzu “Dil, Toplum ve Kültür Üzerine” başlıklı yazısında işleyen Mevlüt Koç, cemiyetimizin ahvalini bir solukta okuyacağınız bir şekilde izah ediyor.
M. Taha İnci, “Cinsiyetsizleştirme Çalışmaları” başlıklı yazısında eşcinsellikle birlikte cinsiyetsizliğin “cinsel tercih hakkı”, “toplumsal cinsiyet yargısı” gibi kavramlar üzerinden bir tercih haline getirilmesini ve bunun normalleştirilmesini tenkit ediyor.
Abdullah Said, “Rousseau Üzerine Notlar”ını paylaşıyor.
Denizci Vehbi Kara, Çin seyahatinde gözüne çarpan, Çinlilerin ölüm korkusunu incelerken, kültürel vaziyetlerini de ele alıyor.
Kâzım Albay’ın “Necip Fazıl’ın Sanat ve Müzik Anlayışı” başlıklı yazısını ehemmiyetine binaen Baran Dergisi’nden iktibas ettik.
Selay Temel, “Renkleri Nasıl Görüyor ve Algılıyoruz?” başlıklı yazısında Goethe, Newton ve Johannes Itten gibi ehemmiyetli isimlerin renk teorilerini anlatıyor.
Sosyolog Erol Erdoğan ile dil, kültür ve toplum üzerine bir mülâkat yaptık. Alâkayla okuyacağınızı düşünüyoruz…
Zeynel Abidin Danalıoğlu, “Sen Kendi Derdine Yan” başlıklı hikâyesinin ikinci bölümüyle dergimizde…
Hasan Hüseyin Akdağ, “İslam Sanatı, Estetiği ve Diyalektiği”ne dair bir yazı kaleme aldı.
Nazım Erol, “Eğitim”e dair kısa bir değerlendirme yapıyor.
Abdulkerim Kiracı, “Rağıb el-İsfahânî’nin Ahlak Düşüncesi”ne dair iki bölümlü bir çalışma hazırladı. Birincisini yayınlıyoruz…
Uzun bir aradan sonra sinemalar açıldı. Muzaffer Ayvalıoğlu Black Widow’u seyredip Marvel’in geleceği üzerine bir değerlendirme yapıyor.
Bu ay muhtevamız böyle…
Nice sayılarda görüşmek dileğiyle.
Allah’a emanet olunuz.
top of page
15,00₺Fiyat
bottom of page