Selam ile…
6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli olarak yaşanan 7.7 ve 7.6’lik depremler 10 ilde büyük yıkıma yol açtı. Bu büyük felakette on binlerce insan enkaz altında can verdi. Felaketin akabinde herkes, sözde, sorumlunun ve sorunun ne olduğunun peşine düştü ve birbirlerini suçlayıp durdu. Ama kimse meselenin aslına dair bir şey söyleyemedi. Deprem afeti her cephesiyle bize bir ikaz olup 10 ili enkaza çevirirken, rejimin ferdi ve cemiyeti düşürdüğü cinnet halinin manevi enkazı da tam karşımızda duruyor. Bu da sadece maddi imarın yetmediğini, ruhî bir imarın zaruret olduğunu ihtar ediyor.
Bu ruhî imar ile iç içe olarak, güzeli halka istettirecek bir rejim de zarurî... Birkaç yılda bir halkın önüne konulan sandıktan çıkacak neticeye göre yönetilen devlette nizamın bihakkın tesisi ve adaletin tecellisi, ancak ve ancak toplumun her ferdinin üstün keyfiyeti haiz olması şartına bağlıdır. Bugün söz konusu keyfiyetin varlığından söz edilemeyeceğine göre, yana döne katil aramaya da lüzum yoktur. Gerçek katil, çoğunluğun isteğine karşı hükümetin sınırlanması esasına dayanan liberal demokrasiden ve ona bağlı ferdî anlayıştan başkası değildir.
Bu meseleyi kapağımıza taşıdık ve “Katil Demokrasi: Türkiye Enkaz Altında” manşetini attık.
- Ömer Emre Akcebe, “Dünya Çapında Bir Zelzele” başlıklı kapak yazısında depremle birlikte rejim ve bu rejimin tornasından çıkan insan ve toplum tipinin tamamının enkaza dönüştüğünü söylüyor ve Anadolu’nun misyonuna uygun olacak şekilde yeniden imar edilmesi gerektiğini ifade ediyor.
- İbrahim Tatlı, “En Kötü Savunma Savunmadır” başlıklı yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sürekli savunma pozisyonunda görünmesine dair bir değerlendirme yapıyor.
- Muharrem Çetin, “Bir Depremzedenin Günlüğü” başlıklı yazısında Müslümanların acıyı nasıl anlamlandırması gerektiğine dair bir tahlil yapıyor.
- Muhammed Yazıcı Hoca Müslümanların bilimsellik silahıyla vurulduğunu ve bu sebepten Allah’ın gazabını kimsenin dile getiremez olduğunu söylüyor.
- Faruk Hanoğlu, “İman ve Teslimiyet Timsali Adıyaman” başlıklı yazısında Adıyaman’ın deprem sonrasındaki vaziyetinden bahsediyor.
- Mimar Serkan Akın ile depremin getirdikleri ve götürdükleri üzerinden inşa ve ihya sürecini konuştuk.
- Hasan Hüseyin Akdağ, “Depremin Ardından Bazı Meseleler” başlıklı yazısında bir mimarî ve şehir plânlamacılığı eleştirisinde bulunuyor.
- Deprem sonrası betonarme yapılardan ziyade prefabrik yapıların tercih edilebileceği konusunda internet yayınlarımızda uyarılarda bulunmuştuk. Bu minvalde prefabrik sektöründen Mustafa Çatalbaş ve Uğur Arslan ile bu yapıların menfi ve müsbet yönlerini konuştuk.
- Bahattin Yeşiloğlu, “Bir Hayâl: Musibetle Selamete” başlıklı yazısında deprem sonrasında şehirlerin yeniden nasıl imar edilmesi gerektiğini düşvârî bir şekilde anlatıyor.
- Oğuz Can Şahin, “Tek Yürek Olduk mu?” başlıklı yazısıyla dergimizde.
- Çakal Carlos, “Deprem, O Bölgenin Tabiatında Var” diyor.
- Amine Betül Kavin, “Ah Şu Kadınlar” başlıklı yazısında günümüz erkeklerine bir eleştiri getiriyor.
- Faruk Hanedar, “Liberal Demokrasiler ve Otokratik Revizyonistler -Münih Güvenlik Konferansı’nda ‘Yeni’ Dünya-” başlıklı yazısında geçtiğimiz ay yapılan Münih Güvenlik Konferansı vesilesiyle dünya düzeninden bahsediyor.
- Abdulkerim Kiracı, “Materyalistler İçinde ‘Platoncu’ Bir Matematikçi: Kurt Gödel” başlıklı yazısında 20. yüzyılın en önemli mantıkçı ve matematikçilerinden biri olan Gödel’in fikirlerini ele alıyor.
- Abdulkadir Aslan, “Anadolu’da Tarihten Günümüze Depremler” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
- Kazım Albay, “’Ebu Süleyman Lûgatı’ ve Ölüm Odası Eserlerini Anlamaya Dair” başlıklı yazısında Salih Mirzabeyoğlu’nun geçtiğimiz aylarda yayımlanan Ölüm Odası “B-Yedi”-Ebu Süleyman Lûgatı eserini analiz ediyor.
- Nazım Erol, “Eğitim Meselemiz” başlıklı ilk yazısıyla dergimizde. Yazılarının devam etmesini temenni ediyoruz.
Bu ayki muhtevamız bu şekilde… Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle… Allah’a emanet olun.