top of page

Selâm ile...

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu, 4 Mayıs Cuma günü geçirdiği beyin kanaması sebebiyle evvela Yalova Dev- let Hastanesi’ne kaldırıldı, burada ameliyat edildikten sonra İstanbul Siyami Ersek Hastanesi’ne nakledildi. 16 Mayıs-1 Ramazan günü ise ebedî âleme göçtü.

 

Kalem ve kılıç’ın efendisiydi. Büyük muztaribleri anlattığı dört ciltlik bir eseri olmasına rağmen, aslında ken- disi Büyük Muztariblerin büyüklerindendi. Gençliğimize güvenerek hep ertelediğimiz, fakat büyük acılar ve ölüm karşısında hep kendisini yeniden ortaya koyan “Ben kimim, ölüm nedir?” sorusunu bir ömür boyu kendi- sine sormuş ve ölüm, “oluş”un zirvede son bulmasıdır diyerek cevabını vermiş bir insandı. Kemâl ve istidadının büyüklüğü nisbetinde, imtihan ve sıkıntıları da büyük oldu ve bu sınamaların hepsinden başarıyla çıktı. Izdırabının büyüklüğü nisbetinde “gerçek hayat”taki yeri, huzur ve mutluluğu da büyük olacaktır. Kadir-i Mutlak’ın değiştirilemez ve sırrına erilemez iradesi onu elimizden aldı. “Oluş”unu zirvede sonlandırarak, mülkiyetine gıp- ta edilecek bir zenginlikle “öte”ye geçti. Yaşarken yeterince kıymetini bilmediğimiz bu “Büyük Sanatkâr”ın, mut- lak bir teslimiyetle, bir ömür boyu verdiği o müthiş ve mukaddes mücadelenin her anının tesbiti, anlatılması ve aktarılması elzemdir. Onu her zaman hasret, minnet ve rahmetle anacağız. Allah rahmet etsin, mekânı cennet olsun.

 

Muhtevamıza gelecek olursak;

 

Mevlüt Koç, “Ölüm Ruhun Hurucu, Hayat Öte Yakada” başlıklı yazısında kalem ve kılıcın efendisi Kumandan Salih Mirzabeyoğlu ile olan yaklaşık 50 yıllık dostluğundan, çektiği çilelerden ve niçin ademe mahkûm edildiğinden bahsediyor.

 

Kâzım Albay’ın Baran Dergisi’nde yayınlanan “İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu Bu Âlemden Göçtü” başlıklı yazısını iktibas ediyoruz. Albay yazısında Mütefekkir Mirzabeyoğlu’nun mücadelesini ve cenazesini anlatı- yor.

 

Zeynep Nurseli Güleç, “Genç Bir Kızın Gözünden Kumandan Mirzabeyoğlu” başlıklı yazısında “Mirzabeyoğlu’nu Necip Fazıl’sız, Necip Fazıl’ın Mirzabeyoğlu’suz tanımadığını” ifade ediyor.

 

Ercan Çifci, “500 Yıldır Beklenen Mütefekkir” başlıklı yazısında Salih Mirzabeyoğlu’nun miras bıraktığı fikirden bahsediyor.

 

S. Bilgehan Eren’in Şehir Tiyatroları’nda 2017-2018 sezonunda sahnelenen “On İki Öfkeli Adam” oyunu vesilesiyle, aradan 20 yıl geçmesine rağmen hâlâ cezaevinde tutsak bulunan ve hâlâ 28 Şubat darbesi sebebiyle yeniden cezaevlerine gönderilen Müslümanlardan bahsettiği “Adalet Mutlak’a” başlıklı yazısını iktibas ediyoruz.

 

Türdeb’in gerçekleştirdiği 9. Uluslararası Dergi Fuarı’nda Sıtkı Türkan ile bir röportaj yaptık. Türkan, “İslâmcı Dergiciliğin Zirvesi Gölge’dir” diyor.

 

Zeynep Salgın, “Yapay Zekâ ve Ruh” başlığıyla dergimizdeki ilk yazısını kaleme aldı. Kendisine Aylık Dergisi’ne hoş geldin diyoruz.

 

Arif Erdem Aktaş, “Makedonya’yı Gezerken Aldığı Notları” aktarıyor. Alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.

 

Şule Parmak, “Babasız Yuvalar-Erkeksiz Cemiyetler” başlıklı yazısında “kadın” meselesi üzerine birçok çalışma yapılmasına rağmen modernizmin ve kapitalizmin “Müslüman erkek” üzerindeki tesirleri hakkında çalış- malar yapılmıyor olmasını tenkid ediyor.

 

M. Taha İnci, “Çağlara Meydan Okuyan Süleymaniye” başlıklı yazısında Mimar Sinan’ın kalfalık eserim dediği Süleymaniye Camii’nin mimarisini inceliyor.

 

Gelecek sayımızda görüşmez üzere Allah’a emanet olun...

Aylık Dergisi 165. Sayı

15,00₺Fiyat
    bottom of page