Selâm ile...
Amerika da, Rusya da Türkiye için güvenilmezdir. Her ikisi de bugüne kadar hiç savaşmadıkları gibi, müttefiklerini en zor zamanlarında satmış devletlerdir. Hele hele Amerika’nın başındaki kaba ruhlu, kendini bilmeyen, başkasını da bilmeyen kendini bilmez zat hiç güvenilmezdir. Dahası Tanrılarında olmayan bir yüceliği, rahmeti ve merhameti, Tanrı rolüne soyunan kötü taklidçilerinden beklemek abesle iştigâldir... Tek Tanrı inancından nefret eden, pagan dünyasının ilâhlarının izini hâlen, Hıristiyan azizleri üzerinden süren ve insanı bir meta olarak gören bir kültürün insanının, insanı insan yapan hasletlerle buluşması imkânsızdır. Çünkü, ceza ve ödülün tesirini gösterebilmesi için, öncelikle bunu kabul edecek bir zeminin olması, yoksa da hazırlanması gerekir. Oysa, Avro-Amerikan Medeniyeti’nin, Tanrı rolüne soyunan kötü taklitçilere baka baka gerçek yaradanını unutan insanı bu istidadını çoktan yitirmiş durumda. Yeniden buluşması, Allah’ın meccanen bir lütfu olur.
Dergimizde Batı’nın dünyaya bıraktığı bu çorak manzarayı değerlendirirken “Avro-Amerikan Medeniyetinin İnsanlığa Mirası: Acıyı da, Günahı da Benimsemekten Uzak Bir Ruhsuzluk!” manşetini attık.
Kapak mevzumuzu “Tanrılarında Var Olmayanı Kullarında Vehmetmek Abesle İştigâldir” başlıklı yazısında işleyen Mevlüt Koç, “Batı Medeniyeti’nin evrensel değerler sloganı altında tüm insanlığa dayattığı normlar, evrensel olmaktan ziyade, kâinatı yeniden yaratmaya soyunan bir zihniyetin seküler devlet anlayışı istikametinde ürettiği yeni-hukukî ve siyasî kavramların içine yerleştirdiği yalanlar bütününden ibarettir; paganizme tutkun, tek Tanrı inancından nefret eden ve insanı bir tüketim malzemesi olarak gören vahşiler sürüsüne verilmiş tavizlerdir.” diyor.
Muzaffer Ayvalıoğlu, “İrade Olmadan İdare Olmaz” başlıklı yazısında insanı diğer yaratılmışlara nazaran kıymetlendiren “irade” ile bizi idealsizleştiren ve ideallerimize erişmek adına çaba sarfetmekten geri koyan şeylerden bahsediyor.
1979 Yüksek İslâm Enstitüsü mezunu akademisyen Hasan Fehmi Ulus ile Gölge kadrosunun destek verdiği Yüksek İslâm Enstitüsü boykotlarını konuştuk. Dönemin şartlarını anlatan Ulus, şartlar itibariyle sinmiş olan Müslümanların YİE boykotlarıyla uyandığını ve kanatlandığını söyledi.
Vehbi Kara, “Vatanımızın Kanını Emen Yahudiler” başlıklı yazısında Osmanlı’nın kendilerini zulümden kurtarmasına mukabil Osmanlı’ya ihanet eden ve sonunu hazırlayan bazı Yahudilerden ve Sabetaycılıktan bahsediyor.
Durali Yılmaz’ın “Donuklar” başlıklı romanı hakkında Arap dünyasının önemli gazetelerinden Re’yül-Yevm’de Sabri El Mougy imzasıyla 8 Ağustos 2019’da yayınlanan değerlendirmeyi okurlarımız için iktibas ediyoruz.
Hukukçu-Yazar Lütfi Bergen ile aile meselesini ve kentleşmeyi konuştuğumuz bir röportaj yaptık. Kentleşmenin toplum yapısına verdiği zararlardan bahseden Bergen, bu problem karşısında devlet ve siyasetin aczini ifade ediyor.
Zeynel Abidin Danalıoğlu’nun, enteresan bir isme sahip olan ve bu isim sebebiyle problemlerle karşılaşan bir karakteri merkeze aldığı “Birey’in Günlükleri” başlıklı hikâyesi “İnsan Hakkında” bölümüyle devam ediyor.
Her ay bir sahabî efendimizin biyografisini kaleme alan yazarımız Hatice Meryem Gezmen, bu ayki yazısında “Hazreti Süheyb Er-Rumî” Hazretlerinden bahsediyor.
Melikşah Sezen, “İşârâtü’l-İ’câz Okumalarına Mütevazi Bir Katkı” başlıklı yazısının üçüncü bölümünde bu kitap çerçevesinde Bediüzzaman Said Nursî’nin beyân müşterekliği hissedilen kendi muasırlarından etkilenip etkilenmediğini yahud onları etkileyip etkilemediğini ele alıyor.
Dergimizin bu ayki muhtevası böyle...
Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...
Allah’a emanet olun.
top of page
15,00₺Fiyat
bottom of page