top of page

Sosyal bir varlık olarak yaratılan insan, bir yandan cemiyetin içinde diğer fertlerle irtibat hâlinde olma ihtiyacı hissederken diğer taraftan herkes gibi olmama, kendisini diğer fertlerden ayıracak bir hususiyete sahip olma iştiyakı taşır. Kapitalizmin yükselişi, sanayi toplumunun ortaya çıkması, akabinde siyasî ve iktisadî güçlerin yönlendirmesiyle oluşan-oluşturulan kolektif toplumun, tornadan çıkmışçasına tek tip hâle getirilmiş modern ferdi, bu arzusunu maddeye hâkim olarak tatmin etmeye çalışır. Maddenin merkezde olduğu müesses anlayışta “tek tipleşmiş” insanı diğerlerinden ayıran da sahip olduğu maddî şeylerdir. Bu düzende “çok” paraya sahip olmak statü kazanmanın ilk şartı olurken statü sahibi olmanın bir diğer şartı da o paranın sistemin dayattığı “moda” çerçevesinde harcanması oldu. Modern fert statü sahibi olmak için paradan ve modadan medet umar hâle geldi. Medet ummanın da ötesinde maddenin sihrine kapılarak bunu hayat gayesi hâline getirdi. Yozlaştı ve ruhun karanlık kutbu nefsin esiri oldu. Böylece yönlendirilmesi ve güdülmesi, gün geçtikçe daha da kolaylaştı.

Malûm olduğu üzere dünya global bir iktisadî buhrandan geçiyor. Her bakımdan miadını doldurmuş olan sistem koronavirüs salgınıyla beraber tamamen çıkmaza sürüklenip kilitlendi. Hatta çöktü. Yoksulluk, kıtlık ve ufuktaki daha büyük krizlerin konuşulduğu bu şartlar altında, Kasım ayını, dört bir yanımızı süsleyen “bilmem ne indirimi” kabilinden reklamlarla ve insanların “moda çılgınlığı”nın esiri olmuş bir şekilde alışveriş peşinde koşmasını seyrederek geçirdik. Yani modern fert, yaşama gayesi hâline getirdiği maddeye bağlı hayat tarzından feragat etmedi… Belki de hepsinden acısı tüm bunları, rızayı İlâhî için yaşaması gereken insanların yurdu, Müslüman Anadolu’da konuşuyor oluşumuz… Bugün sosyal ve siyasî kesimden olursa olsun cemiyetimiz ahvali budur! Fakat artık Müslümanca bir hayat sürenlerin kazanacağı, karşısında yer alanların da kendilerine “Müslüman” deseler dahi kaybedeceği demleri yaşamaktayız:

“Maddenin Sihrine Kapılmış İnsan İçin Zaman Daralıyor!”

Kapak mevzumuzu “Modadan Medet Ummak Ya da Tribünlere Oynamak” başlıklı yazısında işleyen Mevlüt Koç, “Ne yazık ki, toplumun her iki kesimi de giderek asabiyyetini yitirdiğinin ve nimetle nimeti verenden perdelendiğinin idrakinde değil. Modanın ve markanın tahrik edici cazibesinden kendini kurtaramıyor, bunlarla yatıp bunlarla kalkıyorlar, bunları ellerinden aldığınız zaman da konuşacak bir şeyleri kalmıyor.” diyor.

Tarık Sezai Karatepe, Medine müdafaasında harbetmenin portresini çizen “Bir Sancak Beyi: Fahreddin Paşa”dan bahsediyor.

Dr. Vehbi Kara’nın bu ayki yazısının başlığı “Dönmelerin Merkezi Türkiye”…

Muzaffer Ayvalıoğlu “Üç Şairin Şiirlerinde Çocuk ve Çocukluk” başlıklı yazısında, Üstad Necip Fazıl, Cahit Sıtkı Tarancı ve Nazım Hikmet’in şiirleri vesilesiyle çocuk bahsini yorumluyor.

Bu ay Doç. Dr. Christos Teazis ile bir söyleşi yaptık. Teazis, Ak Parti’nin bugünkü dönemini, cumhuriyetin ilk yıllarıyla kıyas ederken alâka çekici tesbitler yapıyor.

Zeynel Abidin Danalıoğlu, sevilen karakteri Miftah Barutlu’ya dair yeni hikâyesiyle dergimizde… Bu seferki yazısının başlığı “Karasinek Yüksek Uçuyor”…

Hanife Kındır, Mevlana Hazretleri’nin Mesnevî’sine dair bir yazı kaleme aldı.

Genç yazarlarımızdan Yusuf Kacır, Ali Fuad Başgil’in “Gençlerle Başbaşa” isimli eserini tetkik ediyor. Tembellik, kötü arkadaşlık, başarı ve ruhu terbiye meselelerinin işlendiği eseri de bu vesileyle tavsiye ediyoruz.

M. Taha İnci, “Madde Üzerine” başlıklı yazısıyla dergimizde…

Bu ayki muhtevamız böyle.

Ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Nice sayılarımızda görüşmek dileğiyle.

Allah’a emanet olun.

Aylık Dergisi 195. Sayı

15,00₺Fiyat
    bottom of page