top of page

Sadece hâdiseleri görüyor, onları yöneten, yönlendiren kuralları ise hiç bir zaman görmüyoruz. Muradı kestiremediğimiz için de bir noktada buluşmamız, anlaşmamız imkânsız bir hâl alıor. Zihnimize yerleştirdiğimiz belli bir bakış açısıyla, sadece görmek istediğimizi görüyor, duymak istediğimizi duyuyoruz.Israrla, görüşlerimizi teyid edecek delilleri arayıp buluyoruz. Paradoksal biçimde, edindiğimiz enformasyon arttıkça da doğrulandığımız hissine kapılıyoruz. Oysa, doğrulayıcı mahiyetteki binlerce delil, mutlak mânâda delil oluşturmaz. Dolayısıyla, Siyonist-Evanjelist çetenin ahmak borazanı Trump’ın “Kudüs kararı”nı, sadece Yahudi lobisinin gücü ve Evanjelist kesimi memnun etmeye yönelik bir hamle olarak görmek, mekanik zihinleri tatmin etse de, özü itibariyle aşırı indirgemeci bir yaklaşımdır. Alınan karar da hem Siyonist lobinin hem Evanjelist tabanın inkâr edilemez bir rolü olduğu muhakkak. Lâkin Batılı mahfillerin başta Türkiye olmak üzere, Ortadoğu üzerine geliştirdikleri siyasetin bunları aşan farklı bir fikrî plâna dayandığı da inkâr edilemez bir vakıa...

 

Geniş anlamıyla Batı için kendi dışındaki dünya, yoğurup istediği kalıba dökeceği bir malzeme hükmündedir, kendi dünyasının normlarının dönüştüreceği toplumlarda geçerli olmaması ise, sadece bir kural ve metod eksikliğine bağlıdır. Dolayısıyla, medenileşmemiş bu barbar sürüsünü medenileştirebilmek için her türlü hukuksuzluğu yapmak hakkı Batı’nın uhdesindedir.

 

Kadim kültürler arkeolojisi ve antropolojisi araştırmaları üzerinden meşrulaştırılan, halen de Batılı mahfillerde kabul gören yaklaşıma göre, bu barbar sürüsünün kıymetini bilmediği bu topraklar üzerinde hak iddia etmesi abestir. Zira bu topraklar, kendisini Antik Yunan ve Roma’yla özdeşleştirilen Batılı torunlarına atalarından kalmış tarihî bir mirastır, onların yerleşeceği yerlerdir. Kendi dışındaki dünyanın insanı da, daha bunlar doğar doğmaz emirlerine tahsis edilmiş şahsî köleleridir.

 

Bu anlayışın dünyaya barış, adalet ve istikrar getireceğini varsayıyorlar. Bu ve benzeri varsayımlar üzerinden, kendi dışındaki dünyayı ademe mahkûm etmeyi de “siyasî bir gerçeklik” olarak dayatma peşindeler. Kapağımızı bu mesele etrafında tertipledik.

 

Kapak mevzuumuzu Mevlüt Koç, “Sadece Olayları Görüyor, Kuralları İse Hiç Görmüyoruz” başlıklı yazısında işledi.

 

Muhammed Yılmaz, “Modernizmin İlerleme Anlayışı” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Hanife Kındır, “Batı’da Tahsil Mevzuu Üzerine” başlıklı yazısıyla dergimizde.

 

Şule Parmak,’ın “Konuşma Dili mi, Anlayış Dili mi?” başlıklı yazısını dergimiz sayfalarında bulabileceksiniz.

 

Arif Erdem Aktaş, Orta çağın, ehemmiyetli seyyahlarından, Battûta hakkında bir yazı kaleme aldı; yazısının başlığı “İbn Battûta Hakkında Birkaç Hatırlatma”...

 

Bu ay Almanya’nın önde gelen gazetelerinden Zeit Wissen’de Koreli felsefeci Byung-Chul Han’a ait tercüme röportajı yayımlıyoruz. Yazarımız Gökhan Gümüş tarafından tercüme edilen röportajı alâkayla okuyacağınızı düşünüyoruz.

 

Zeynep Nurseli Güleç, “İslâm’da Şehir; Bir Medeniyetin Hûlasâsı” üzerine bir yazı kaleme aldı.

Ercan Çifci’nin yazısının başlığı, “Köklerimizden Kopuş; Edebiyatta Batılılaşma”...

 

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz. Allah’a emanet olunuz.

Aylık Dergisi 160. Sayı

15,00₺Fiyat
    bottom of page