top of page

Memleketimizde 1922-1938 arası sürekli üstü örtülmek istenen, neler olduğu hakkında kimsenin bir şey bilmesinin istenmediği tarihler olarak karanlık bir şekilde bekliyor. Bu dönemde inşa edilen anlayışın hâlâ yaşadığı, devrim kanunlarının hâlâ yürürlükte olduğu 2020 Türkiye’sinde bu karanlık dönem üzerine tartışmalar devam ediyor. Kemalist rejime karşı olanların 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu” sebebiyle hakkında konuşmaktan çekindiği, birçoğunun gerçekleri bildiği halde sustuğu bu tarihlerde neler yaşandığının ortaya çıkmasının yolu ise o döneme ait tüm arşivlerin açılmasından geçiyor.

Esasında Cumhuriyet’in kuruluş devresinde Müslüman Anadolu insanını öz değerlerinden koparıp Batılılaştırma çalışmaları açıktan yapıldı. Değerlerine sahip çıkan Müslümanlar ise Batıcı rejim tarafından cebren susturuldu. Fakat hâlâ birçok şey sırrını koruyor; o dönemde kimlerin kimlerle iş tutarak memleketi Batı’ya peşkeş çektiğini, kapalı kapılar ardında kimlerin kimlerle ne konuştuğu hâlâ bilinmiyor. Dışişleri arşivlerini kapalı tutan ender ülkelerden biri olan Türkiye’de araştırmacılar sorularına cevapları yabancı devlet arşivlerinde aramaya devam ediyor. Bu arşivler açıldığında bugüne kadar konuşulanların unutulup yeni şeylerin konuşulmaya başlanacağını da herkes adı gibi biliyor.

Bunun da ötesinde; Kenan Evren döneminde bazı arşiv belgeleri Çankaya’dan Genelkurmay arşivlerine taşınmıştı. Yine seneler evvel Hasan Celal Güzel bir yazı kaleme alarak Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığı döneminde kendisinden M. Kemal’e ait çok değerli belgelerin bulunduğu arşivleri tertiplemek için çalışmasını istediğini, daha sonra ise vazgeçerek “Ben düşündüm, Atatürk’ün yaverleri her şeyi yazmış, çok teferruata girmişler. Hanım ziyaretçilerini bile yazmışlar. Bunlar açıklanırsa Atatürk düşmanları bu belgeleri aleyhine kullanırlar diye endişeliyim. Bunu belki de SEKA’ya gönderirim.” dediğini belirtmişti. Evren daha sonra verdiği bir röportajda, Güzel’in yazısında öyle bir iddia olmamasına mukabil “Yakmadım ben arşivleri.” demişti. Sözünü ettiğimiz bu arşivlerin akıbeti meçhul; fakat bu kadar mesele olmasından da anlaşılacağı üzere tarihin yeniden yazılmasına sebep olacak bir muhtevaya sahip.

Fikrî ve kültürel iktidarın konuşulduğu bu dönemde, memleketin Batıcı çizgiye tam anlamıyla oturtulduğu dönemin aydınlatılması hayatî ehemmiyet arz ediyor. Batıcı rejimin yaptığı “inkılap”lar açısından önemli bir ay olan Kasım’da, bu meseleye kapağımızda yer veriyor ve “Arşivler Açılsın Yalnızca Gerçekler Konuşsun!” diyoruz.

Kapak mevzumuzu “Batıcı Rejimde Hangi Fikrî İktidar?” başlıklı yazısında işleyen Faruk Hanedar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde İbni Haldun Üniversitesi’nde yapmış olduğu konuşmaya atıfla Batıcı rejimle gerçek mânâda hesaplaşmadan fikrî iktidarın tesis edilemeyeceğinden bahsediyor.

Prof. Dr. Ali Satan ve Said Alpsoy ile daha önce yapmış olduğumuz söyleşilerden kesitleri tekrar dikkatinize sunuyoruz.

Can Ceylan ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “fikrî iktidar” çıkışı üzerine yapmış olduğumuz röportajı dergimizde bulabileceksiniz.

Muzaffer Ayvalıoğlu, “Gerçekliği Kurcalayan Bir Film: Truman Show” başlıklı yazısında günümüz insanının sistemin bize sunduğu dünyayı sorgulaması gerektiğini söylüyor.

İsmet Keten ile “tuğra” sanatı üzerine yapmış olduğumuz söyleşiyi alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.

Yeni yazarlarımızdan Recep Kuşdemir “Nefse Dair”, Hasan Hüseyin Akdağ ise “Epistemoloji Üzerine” başlıklı ilk yazılarıyla bu ay dergimizde… Yazılarının sürekli olması ümidiyle genç arkadaşlarımıza “hoş geldin” diyoruz.

Zeynel Abidin Danalıoğlu’nun insanın ruhuna hitap eden “Yağmurdan İnce Geceden Sessiz” hikâyesi sosyal hayata dair tenkitleri de içinde barındırıyor.

M. Taha İnci, “Şamanizm ve Telegram” başlıklı yazısıyla dergimizde…

Sizler için derlediğimiz diğer muhtevamız ile birlikte Kasım 2020 sayımızı takdim ediyoruz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…

Allah’a emanet olun…

Aylık Dergisi 194. Sayı

15,00₺Fiyat
    bottom of page