top of page

İslâmî bir kültürde sanat, toplumun belirli bir kesimi için değil, tamamı içindir. Özü itibariyle eşyaya bağlı bir gayelilik değil, eşyanın Rabb’in hangi ilâhî isminin hükmü altında bulunduğunu keşfe mevzu bir gayelilik söz konusudur. Hayatı güzelleştirmek, insanı asilleştirmek ve ruh olarak Allah’a yaklaştırmak esastır. Eşya üzerinde tekvin, yaratıcısının belirlediği sınırlar dâhilinde eşyaya yaklaşmak, onu kendi “ben”ine katmak ve onunla bütünleşmek üzerinedir. Sanatçı eşya üzerinde sınırsız ve kayıtsız bir keyfîlikle değil, Allah ile tasarrufta bulunur ve estetik kaygılarla hareket eder. Gayesi, kendi ününü ya da popülaritesini artırmak değil, Allah’ın şanını yüceltmektir. Bu açıdan İslam sanatında tüm çalışmalar mananın maddeye giydirilişidir. İslam sanatında, güzellik maddede aranmaz, maddeye işlenen güzelliği fark ettirir. Bu sebepten Batı sanatındaki gibi nefse değil ruha hitap eder, İlahi olanı hatırlatır, sanatıyla manaya yönelir.

Sanat insanı Mutlak Sanatkar'a ulaştıran bir köprü vazifesi görür. Gerçek sanatçı da, eşyada kendisini ikaz eden işareti kavrayıp varlığın birliğine şahitlik eden, Mutlak'ın gücü karşısında acz ve sınırlanmışlığını görüp hayret ve hayranlık hissiyle dolan, aczinin idraki içinde teslim olandır. Ne var ki, tüm bunları yapabilmek için gözün tekâmül etmiş bir ruhun penceresi olması, ruhumuzdaki dönüşüme şuur seviyemizdeki değişimin karşılık vermesi gerekir... Göz ancak bu sayede şeylerin maddî kabuğunu delip doğruya iştirak edecek, görünmez biçimin görünür imgesini tanıyıp onu okuyabilecek; işaretten işaret edilene yönelebilecektir.

Ancak güzeli görmek, güzele erişmek, güzelden anlamak; kısaca güzelin fethi kolay bir iş değildir. Zira Abdülkadir Geylanî Hazretleri “İbadet bir sanattır, bu sanatın ustası da velilerdir...” demektedir. Biz de kapağımızda Mevlüt Koç’un “En Güzel, En Yüce Olandır” başlıklı yazısı çerçevesinde “Din ve Sanat Mükemmel Yaratılışlar İçindir” manşetini attık.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun Şiir ve Sanat Hikemiyatı -Estetik ve Ahlâk- isimli eserindeki “Güzellik ve Yüce” bahsinde geçen Şair ile Bedî’nin arasındaki harikulade sohbeti alâkanıza sunuyoruz.

Yine kapak mevzumuz ile alâkalı olarak M. Taha İnci, “İslam ve Batı Mimarisine Dair” başlıklı yazısında İslam sanatı ile Batı sanatını karşılaştırıyor, İslam sanatının manaya, Batı sanatının maddeye yönelişini işliyor.

Muzaffer Ayvalıoğlu, “Şiirimiz Üzerine Düşünceler” başlıklı yazısıyla dergimizde.

Mehmet Can Kuyucu, dergimizdeki ilk çalışmasında “Üstad Necip Fazıl ve Ahşap Konak Merkezinde Tiyatro Üzerine” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazılarının sürekli olmasını temenni ediyoruz.

Ali Osman Akıncı da dergimizdeki ilk çalışmasında “Camus’de Varoluşçu Felsefe” bahsini işliyor. Ona da bu vesileyle hoş geldin diyoruz.

Zeynel Abidin Danalıoğlu, bu ay “Şairi Öldürmek” başlıklı hikayesiyle dergimizde.

Hanife Kındır, Mesnevi yazı dizisinin ikinci bölümüyle dergimizde.

Dr. Murat Dağıtmaç ile insanı ve cemiyeti zapturapt altında tutmak için bir araç olarak kullanılan ve üzerinden bir dijital kölelik düzeni inşa edilen sosyal medyayı konuştuk.

Melikşah Sezen, tüm yönleriyle büyük çelişkiler barındıran “Tarihselciliğin İtikadi Problemleri”ni ele alıyor.

Vehbi Kara, “Sabetay Sevi’yi Tanımadan Tarihi Bilemeyiz” başlıklı yazısında Selahattin Galip’in “Türkiye’de Dönmeler ve Dönmelik” kitabı vesilesiyle bazı bilgiler aktarıyor.

Zekeriya Koç, “Tanzimat Fermanının Tahlili” başlıklı yazısıyla dergimizde.

 

Aylık Dergisi 198. Sayı

15,00₺Fiyat
    bottom of page