top of page

Ruhun karanlık kutbu nefsin arzularını tatmin düşüncesinden neşet eden fikirler üzerine inşa edilen Batı merkezli dünya düzeni, insanlığı bir çıkmaza sürükledi. Kendisinden başkasını insan yerine koymayan bir anlayışla dünyanın geri kalanını yüzyıllardır sömüren, gittiği her yere zulüm ve gözyaşı götüren Batı medeniyeti insan hakları, demokrasi gibi kavramlarla bir yandan gerçek yüzünü maskelemeye çalışırken diğer yandan mensuplarına da vicdan mastürbasyonu yapma imkânını sağladı. Böylece sistemi elinde tutan “elit” bir zümrenin, Batı adına “barbar” olan diğer milletlere “medeniyet” götürme efsanesi de meşru bir zemine oturmuş oldu.

Dünyayı ahtapot gibi saran bu sistem bir taraftan tüm dünyayı her bakımdan Batılılaştırırken, kendi arızalarını üretti ve kendi uzuvlarını yemeye başladı. Şimdi ise yeni bir sistem inşa etmek suretiyle dünyayı kontrolü altında tutmaya çalışan “elit” zümre şeytanî hesaplar yaparak hâkimiyetini sürdürmeye çalışıyor. Bu hakimiyeti tahkim etmenin ve sürdürmenin yolu ise tıpkı kabul ettirirken olduğu gibi yine ölüm saçmaktan geçiyor. Dünya kontrolü elinde tutmaya çalışan bir zümrenin, şeytanî hesaplarına kurban edilmeye çalışılıyor. Zannediyoruz; salgını payanda kılmak suretiyle yaygınlaştırılan korku ve ümitsizliği, içinde bulunulan cendereden kurtulmanın imkânsız olduğu düşüncesini de bu minvalde değerlendirmek gerekiyor. Fakat yalnızca bu da değil, istenilen netice elde edilemediğinde dünyada yanan ateşin daha da harlanacağı, büyük bir savaşın kaçınılmaz bir hâl alacağı aşikâr.

Kapağımızda bu meseleyi işlerken “Yeni Sistemin Yeni Yapıları Ölüme Ayarlı” manşetini attık. Kapak mevzumuzu “Eşi ve Benzeri Olmayan Tarihî Bir Dönemden Geçiyoruz” başlıklı yazısında işleyen Mevlüt Koç, “Yeni sistemin yeni yapıları kurulurken, Avro-Amerikan Medeniyeti’nin fıtratında mündemiç adaletsizlikler, hukuksuzluklar, şiddetle yoğrulmuş tahakküm biçimleri de artarak devam ediyor. İnsanlığı tümüyle yıkıma sürükleyecek bir çağın hazırlıklarını yapan üst-şeytanî akıl, devletleri altından kalkamayacakları bir borç yükünün altına sokma, toplumlara yeni sistemin yeni yapılarına uygun davranış alışkanlıkları edindirme peşinde.” diyor.

Robert Watt’ın, “kapitalizmin vicdan mastürbasyonu” yaptığı sahalardan biri olan karbon dengeleme üzerine The Conversation’da yayınlanan “Karbon Dengeleme, Krizlerin Olmadığı Bir Kapitalizm Hayali Vaadediyor” başlıklı makalesini Ahmed Ulusoy’un tercümesiyle yayınlıyoruz.

Bülent Civan’ın, “Nazarî Vatana Avdet Etmek” başlıklı yazısında materyalist düşüncenin “bilgi” anlayışından kurtulmaktan bahsediyor. Alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.

Muhammed Yılmaz, “İslâm’ın Kadına Bakışı” başlıklı yazısında son dönemde gündemde olan kadına şiddet meselesini ele alıyor.

İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması çerçevesinde yaşanan tartışmaları Av. Kaya Kartal ile konuştuk.

Vehbi Kara, “Hazır Arkasını Dönmüşken Bas Tekmeyi” başlıklı yazısında Boğaziçi Üniversitesinde yaşanan hadiselerden bahsediyor.

Sanat tarihçisi İsmail Erdoğan ile sanat üzerine yaptığımız röportajı alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.

M. Taha İnci’nin “İslâm ve Batı Mimarisine Dâir” kaleme aldığı yazısı ikinci bölümüyle devam ediyor.

Muzaffer Ayvalıoğlu, “Bir Dizi Düşünceler: Teşkilât Dizisi Üzerine” başlıklı yazısında TRT’de yayınlanmaya başlayan bu diziyi değerlendiriyor.

Zekeriya Koç, “Osmanlı’nın İlk Yazılı Anayasası: Kânûn-ı Esâsî”den bahsediyor.

Hasan Hüseyin Akdağ, “Diyalektik ve Ahlâk” başlıklı yazısıyla dergimizde.

Zeynel Abidin Danalıoğlu’nun bu ayki hikâyesinin başlığı “Akide Şekerlerine Ne Oldu?”

 

Aylık Dergisi 199. Sayı

15,00₺Fiyat
    bottom of page